Have an account?

17.11.2018

kapattık

karın boşluğumda bir bölmenin ağır demir kapaklarının kapatıldığını duydum: büyük metal parçalarının birbirlerine yavaşça çarpmalarının ve çarpışan yüzeylerin hafifçe sürtünmelerinin sesi. önce bir filin uğultusuna benzeyen, sonra rezonansla uzayıp tizleşen, gıcık; çapaklanan,
sonra frekansı bunu yutacak kadar yükselen,
geniz acıtan, tiz bir ses. karın boşluğumda bir bölmenin kapaklarının sesi kulaklarımı uğuldatıyor.

3.11.2018

bir gün

refleksle sağıma dönüp 180 dereceyi tamamladığımda, günaydın gibi bir şey
demişti ışık kaynağı.
sohbeti yürütmek omurilik soğanıma kalmıştı ben yalnızca güneşleniyordum.
güneşli havayı ciğerlerime dolduruyordum.
ışığı göz bebeklerimle yakalayıp ciğerlerime dolduruyordum.
diyaframım gerilirken bir süre sonra nefes vermek zorunda kalacağımın kahrını
da diyaframımda duyuyordum, derken hemen tekrar güneşi içmeye başlayıp
unutuyordum.
sonra diyaframım gerilirken bir süre sonra nefes vermek zorunda kalacağımın
kahrını da diyaframımda duyuyordum, derken hemen tekrar güneşi içmeye
başlayıp unutuyordum.



2.11.2018

twist in my sobriety



look my eyes are just holograms
look your love has drawn red from my hands
from my hands you know you'll never be
more than twist in my sobriety

gözlerim yalnızca bir görüntü.
gözlerim dış gerçekliği içime aktaramıyor.
gözlerim dışarıyla beni bağlayamıyor. gerçeklikle aramdaki bağ olmaktan çıktı.

ellerim kendimle bağlantım. sürekli ellerimi görüyorum. 
"yaptığım" şeyler ellerimi yaparken gördüğüm şeyler.
aşkın ellerimi paramparça etti. 
aşkın kendimle bağlantımı parçaladı.

ellerimin parçalanmasından anlayabilirim;
seni kabul edebilmek için kendimle bağımın parçalanmasından, seni gerçekliğe oturtabilmem için gerçekliği büke büke kırmamdan;

elle tutulamazsın.
sen çarpıklıksın.