Have an account?

14.10.2021

ÇOK

kalbime büyük gelen duygular

ayaklarıma dar gelen ayakkabılar

vuruyor

servikste silikon bir fırça

ÇOK garip bir şekilde gıdıklıyor





ikiz eşimin karbon atomlarını arıyorum

mezarın başındaki kozalaklarda ve kırmızı bir arabanın ön koltuğunda,

modelini hatırlayamıyorum.

kalbimde silikon bir fırça

ÇOK g



çok

kalbime büyük gelen duygular

ayaklarıma dar gelen ayakkabılar

vuruyor

servikste silikon bir fırça

ÇOK garip bir şekilde gıdıklıyor






ikiz eşimin karbon atomlarını arıyorum

mezarın başındaki kozalaklarda ve ruhunu arıyorum

kırmızı bir arabanın ön koltuğunda

modelini hatırlamıyorum



22.02.2020

Raziye Demir

Yenildiğin zaman yenilgiyi seninle paylaşabilmek için
Yenilgiden payımı alabilmek için
İnanmayı seçmiştim.

Yenildin.
Yanıldım.





17.11.2018

kapattık

karın boşluğumda bir bölmenin ağır demir kapaklarının kapatıldığını duydum: büyük metal parçalarının birbirlerine yavaşça çarpmalarının ve çarpışan yüzeylerin hafifçe sürtünmelerinin sesi. önce bir filin uğultusuna benzeyen, sonra rezonansla uzayıp tizleşen, gıcık; çapaklanan,
sonra frekansı bunu yutacak kadar yükselen,
geniz acıtan, tiz bir ses. karın boşluğumda bir bölmenin kapaklarının sesi kulaklarımı uğuldatıyor.

3.11.2018

bir gün

refleksle sağıma dönüp 180 dereceyi tamamladığımda, günaydın gibi bir şey
demişti ışık kaynağı.
sohbeti yürütmek omurilik soğanıma kalmıştı ben yalnızca güneşleniyordum.
güneşli havayı ciğerlerime dolduruyordum.
ışığı göz bebeklerimle yakalayıp ciğerlerime dolduruyordum.
diyaframım gerilirken bir süre sonra nefes vermek zorunda kalacağımın kahrını
da diyaframımda duyuyordum, derken hemen tekrar güneşi içmeye başlayıp
unutuyordum.
sonra diyaframım gerilirken bir süre sonra nefes vermek zorunda kalacağımın
kahrını da diyaframımda duyuyordum, derken hemen tekrar güneşi içmeye
başlayıp unutuyordum.



2.11.2018

twist in my sobriety



look my eyes are just holograms
look your love has drawn red from my hands
from my hands you know you'll never be
more than twist in my sobriety

gözlerim yalnızca bir görüntü.
gözlerim dış gerçekliği içime aktaramıyor.
gözlerim dışarıyla beni bağlayamıyor. gerçeklikle aramdaki bağ olmaktan çıktı.

ellerim kendimle bağlantım. sürekli ellerimi görüyorum. 
"yaptığım" şeyler ellerimi yaparken gördüğüm şeyler.
aşkın ellerimi paramparça etti. 
aşkın kendimle bağlantımı parçaladı.

ellerimin parçalanmasından anlayabilirim;
seni kabul edebilmek için kendimle bağımın parçalanmasından, seni gerçekliğe oturtabilmem için gerçekliği büke büke kırmamdan;

elle tutulamazsın.
sen çarpıklıksın.







22.02.2012

s

tesadüflerin orospusuyuz hepimiz, ne komik.
tesadüfen karşılaşıyoruz.
birbirine zincirler ve dişlilerle bağlanmış zilyon tane olasılığın karnından çıkardığı “gerçek”lerin parmağının ucunda topaç gibi dönüyoruz.
her olasılık da tuttuğunu sikiyor,
biz de sikilen olarak anlamlar arıyoruz bu tesadüflerde;
sekse anlam yükleyip suçluluk duygusunu yok etmeye çalışanlar gibi,
orospuluğumuzu unutmaya çalışıyoruz zamanın ve zamanlamanın elinde.

22.06.2011

bsg

büyümeye çalışıyorum.
ağzıma kadar doldum, ama ağzımdan taşanlar içimdekine benzemiyor.
canım acıyor.
omuz arayıp omuzlardan kaçarak
değil de
makul bir insan olup
SİKTİRİP GİTMEK İSTİYORUM BURADAN

merhaba.

12.06.2010

cemiyette pişiyorum

şenliklerde yanıyorum.

10.06.2010

yo lan yo.

Elimi uzatsam değerim dediğim şeylerin gerçek olamayacağını kanıksadım artık.
inandım değil ama alıştım o düşünceye belki. ve ben hep hayal ettiklerimin gelecekteki izdüşümünde kaldım. ama onlar geleceğin kendisiyle hiç kesişmedi.
kesişmez de zaten. ama bunu derken bile hayal kurduğumu biliyorsun. ümit zavallılık; ümitli hayaller değil sadece fantezi onlar.
ben gerçek bir şeye aşık olmadım hiç.
şimdi farkediyorum ki hakkında o kadar konuştuklarımız, düşündüklerim,
aslında hakkında konuşacak hiç bir şey yok muş ki.
o kadar şey konuşabilmişiz; o kadar şey üretebilmişiz çünkü o konuştuğumuz şey,
biri değilmiş, bir ideaymış.
birinin esin kaynağı olduğu kafamdaki büyük halüsinasyon muş.
aşk sandığımız belki de hep buy muş.

21.05.2010

tutçek

sanki kıçına lastikle tutturulmuş gibiyim; kendimi ne kadar uzaklaştırmaya çalışsam öyle büyük bi' ivmeyle geri dönüyorum.

23.04.2010

k

kukuleta.

27.03.2010

konu: anne sevgisi

cennet anaların ayakları altındadır.
dayak cennetten çıkmadır.
demek ki annelerin ayaklarının altında dayak vardır.
annelerin güdümlü terlik kullanma sanatı buradan gelmektedir.

19.03.2010

bulantı

midemde ölen kelebeklerimin
midemde kozalarından çıkamamış tırtıllarımın çürümek kokusu bu nefesimi daraltan.
yoksa ne heyacanlanıcam, nefes nefese kalıcam falan.
hadi ordan.

16.03.2010

ruh öküzü.

böyle, biri olsa,

burnumu kapatıp boy versem, dibine değemesem.
ama hep anlasa beni.
leb deyince.



şşek

 "eşek" değil de, iki ş ile böyle, "eşşek" dendiği zaman sevgi fışkırıyor sanki ordan. di mi biraz yani bence.
 

18.12.2009

melank

çıkamıyorum içinden. 
çırpındıkça batıyor muyum yoksa etrafımdaki dalgalar bana çırpındığımı mı zannettiriyor, bilemedim.
dillendirmek istemedim, düşünmek de istemedim.
bilmiyorum sanmak istedim göğsümdeki ağırlığın sebebini.
nefesim daralıyor.
boğazım düğümleniyor, yutkunamıyorum. Gözlerim yanıyor.
öldüm sanıyorum. ama yaşıyorum.
nefessiz kalarak.

5.12.2009

ü

kahkaha atarsın önce."mal mısın" dersin, kızarsın arkadaşına.
ama ürettiği ihtimallerin saçmalığına değil; o ihtimallere sarılmaya aç zavallı bünyenedir asıl tepkin.
bunların yalnzca bir takim hastalıklı düşünceler oldugunu bilmek engelleyemez zihninin kendini oradan oraya yuvarlamasına, duramazsın. 
bir kahkaha patlatırsın: "mal mısın yavrucum?"... 
küçümsersen utanır gider içindeki kuşlar zannedersin, ama gitmezler.


-hoffnung ist das übelste der übel, weil sie die qual des menschen verlängert.
                                                                                                           Nietzsche